8.Sınıf 4.Ünite

www.dindefterim.com

Hz MUHAMMED’İN ÖRNEKLİĞİ

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Doğruluğu ve Güvenilir Kişiliği

• Hz. Muhammed her zaman dürüstlüğü ile tanınmış, kimseyi aldatmamış, asla yalan söylememiş ve verdiği sözlerde durmuştur. Bu yüzden O’na “Muhammedül emin” (güvenilir Muhammed) denilirdi.
• İslamiyeti yaymaya başladığında müşrikler O’na kahin, büyücü, sihirbaz dediler ama yalancı diyemediler.
• Kabe’nin tamiri sırasında Mekkeliler arasında çıkan ve neredeyse kan dökülmesine neden olan bir anlaşmazlık Hz. Muhammed’in hakem olması ve bu durumdan herkesin memnun olması ile çözülebilmiştir.
• Mekkeliler Peygamberimize çok güvendikleri için Mekke dışına gittiklerinde önemli eşyalarını O’na emanet ederlerdi. Hatta O Medine’ye hicret ederken kendisinde bulunan emanetleri Hz. Ali’ye teslim etmiş ve bunları sahiplerine vermesini istemiştir.
• Ticaretle uğraşan ve Mekke’nin en zenginlerinden olan Hz. Hatice, Hz. Muhammed ile ticari ortaklık yapmış ve kendi adına çalışmasını istemiştir. Hz. Hatice O’na “Ey Muhammed! Sen iyi, doğru, güvenilir ve güzel ahlaklı birisin.” demiştir.
• Peygamberimiz bir gün Medine çarşısında gezerken buğday dükkanının birinde, buğday çuvalına elini daldırıp altının nemli, üstünün ise kuru olduğunu gördü. Bunun nedenini sorduğunda satıcı bunun yağmurdan kaynaklandığını söyledi. Bunun üzerine Hz. Muhammed “Bizi aldatan bizden değildir.” diyerek satıcıyı ikaz etti.
• Peygamberimiz Mekkeliler’in hepsini Safa tepesinin yanına çağırdı ve onlara İslam’ı anlatmak için tepeye çıkıp şöyle dedi: “Ey insanlar! Şu dağın arkasında size saldırmak üzere hazırlanmış bir ordu var desem bana inanır mısınız?”

Oradakilerin hepsi “Evet inanırız. Çünkü senden hiçbir zaman yalan söz duymadık.” dediler.»

“Andolsun ki Resulullah sizin için güzel bir örnektir.” (Ahzap suresi, 21. ayet)»

“Ve onlar ki kendilerine emanet edileni korur, verdikleri sözü yerine getirir ve şahitliklerini (dosdoğru) yaparlar.” (Mearic suresi, 32. 33. ayetler)

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd suresi, 112. ayet)

“Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kişidir.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Bizi aldatan bizden değildir.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” Mevlana Celaleddin Rumî

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Merhametli ve Affedici Oluşu

Merhamet; canlılara sevgi ve şefkatle yaklaşmak demektir. Bu duyguyu en güzel yansıtan kişi olan Peygamberimiz, inanan ya da inanmayan herkese merhametle yaklaşırdı. O (s.a.v.) merhametli, hoşgörülü, affedici, kibar olduğu için insanlar kısa sürede O’nun etrafında toplanmış, Müslümanlığı kolayca kabul etmişlerdir.

• Peygamberimiz İslam’ı anlatmak için Taif şehrine gittiğinde, Mekkeli müşriklerin kışkırtmasıyla Taifliler O’na taş attılar, eziyet ettiler, yoluna diken attılar. Ancak Hz. Muhammed bu duruma çok üzüldüğü halde yine de onlara beddua etmedi. Onlar için “Rabbim! Halkımı bağışla, onlar ne yaptıklarının farkında değiller.” diye dua etti.

• Peygamberimiz savaşta bile çocuklara, kadınlara, sivillere, çevreye zarar verilmemesini istemiştir. Bir savaşta çocukların da öldüğünü öğrenip üzülen Peygamberimize “Üzülme, onlar düşman çocukları” dediklerinde “Düşmanların çocukları bile olsalar, çocuklar sizden iyidirler. Çocukları sakın öldürmeyin.” buyurdu.

• Peygamberimiz hayvanlara da merhametle yaklaşırdı. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte bir yolculuk sırasında dinlenmek için durmuşlardı. Durdukları yerde kuş yumurtaları buldular. Birisi yumurtaları alınca kuş büyük bir korku içinde kanatlarını çırpmaya başladı. Peygamberimiz o kişiye hemen yumurtaları yerine koymasını söyledi.

• Peygamberimiz çocuklarla şakalaşır, ilgilenir, onları kucağına veya sırtına alır, severdi. Kucağındaki bir çocuğu öperken onu gören birisi “Ya Resulallah! Benim on tane çocuğum var ama hiçbirini öpmedim.” deyince hz. Muhammed “Kalbinde merhamet kalmamışsa ben ne yapayım. Merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” buyurur.

• Peygamberimiz yetimlere, kimsesizlere de merhametliydi. Medine’de Mescid-i Nebi’nin (Peygamber mescidi) yanına yaptırdığı Suffe’de kimsesizler ve yetimler kalıyordu.

• Onbir yaşından itibaren Peygamberimizin yanında kalan Enes bin Malik’in anlattığına göre “Resulullah bir gün Enes’i bir iş için gönderir. Enes, sokakta oynayan çocukları görünce onlara katılır ve oyuna dalar. Aradan hayli zaman geçip de Enes gelmeyince Peygamberimiz onu aramaya çıkar. Çocuklarla oynadığını görünce arkasından yavaşça gelir ve ensesinden tutar. Enes irkilerek dönünce karşısında gülümseyen Peygamberi görür. Peygamberimiz “Enesciğim. sana söylediğim yere gittin mi?” diye sorunca Enes de “Hemen gidiyorum Ya Resulallah!” diye cevap verir.

• Hz. Muhammed diğer din mensuplarına da hoşgörülü davranmıştır. Bir gün Necran Hristiyanları O’nu ziyarete geldiler. Tam ziyaret saatinde Müslümanlar ikindi namazına yöneldiler. Bu sırada Hristiyanlar da mescidin doğu tarafına yönelerek kendi ibadetlerini yapmaya başladılar. Bunu gören bazı sahabeler Hristiyanlara engel olmak istediler ama Peygamberimiz engin hoşgörüsüyle onların da kendi ibadetlerini yapmalarına izin verilmesini sağladı.

• İslamiyet’in ilk yıllarında Peygamberimiz Mekke’de görevini yapmaya çalışırken Mekke müşrikleri O’na çok eziyet ve kötülük ettiler. Hz. Muhammed ve müslümanların yurtlarını terk edip Medine’ye hicret etmelerine sebep oldular. Ancak Peygamberimiz 630 yılında Mekke’yi fethettiğinde bu kişiler haklarında verilecek kararı beklemeye başladılar. Hz. Muhammed Kabe önünde toplanan halka seslendi: “Ey Kureyş topluluğu! Benden ne umuyorsunuz? Size nasıl davranacağımı sanıyorsunuz?” Onlar da hayır (iyilik) beklediklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed: “Bugün ben size Yusuf Peygamberin kardeşlerine dediğini diyeceğim. Size hesap sormak yok, hepiniz serbestsiniz, evlerinize gidiniz.” dedi ve Mekkelilerin hepsini affetti.

• Oğlu İbrahim bir buçuk yaşındayken vefat edince Peygamberimiz onun acısına dayanamadı. İbrahim’i bağrına basıp öpmeye, koklamaya başladı ve bir yandan da ağlıyordu. Bunu gören arkadaşları çok şaşırdılar ve “Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye sordular. Hz. Muhammed şöyle dedi: Göz yaşarır, yürek sızlar. Ancak biz Rabbimizin hoşuna gitmeyen bir söz söylemeyiz. Bil ki ey İbrahim! Senin ayrılığına dayanamıyoruz.”

» “(Resulüm) Biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi, 107. ayet)

» “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe suresi, 128. ayet)

» “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et…” (Al-i İmran suresi, 159. ayet)

» “Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.” (Gâşiye suresi, 21, 22. ayetler)

» “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

» “Yetimi sevindirmek kalbi yumuşatır.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

» “Hoşgörülü ol ki hoş görülesin.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İstişareye Önem Vermesi

• İstişare (danışma); bir iş için bilgi veya yol-yöntem sormak, danışmak, görüş almak, fikir alışverişinde bulunmak anlamlarına gelir. Peygamber Efendimiz bir konuyla ilgili karar vermeden önce uzman kişilere danışır, onlarla fikir alış verişinde bulunur ve “Her şeyi ben bilirim.” anlayışıyla hareket etmezdi. Nitekim sahabeden Ebu Hureyre “Resulullah’tan daha fazla arkadaşlarıyla istişare eden bir kimse görmedim.” diyerek Peygamberimizin danışmaya ne kadar önem verdiğini belirtmiştir. Peygamberimizin hayatından istişare örnekleri;
• Hz. Muhammed, kendisine ilk vahiy geldiğinde durumu eşi Hz. Hatice ile paylaşmış ve onun önerisiyle Varaka isimli din bilginiyle görüşmüş, istişare etmiştir.
• Hz. Ali, Peygamberimizin kızı Fatıma ile evlenmek istiyordu. Durumu Peygamberimize bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz konuyla ilgili kızı Fatıma’ya ve diğer aile üyelerine danışmış ve yapılan istişare doğrultusunda karar vermiştir. • Bedir savaşında arkadaşlarının görüşleri doğrultusunda ordunun konumunu değiştirmiştir. Bu savaşta sahabeden Hubab (r.a.), savaş öncesi Müslümanların mevzi aldığı yeri beğenmemişti. Daha sonra Peygamberimizin yanına gelerek “Ey Allah’ın resulü! Orduyu buraya Allah’ın emriyle mi getirdin, yoksa bir savaş taktiğiyle mi?” diye sordu. Peygamber Efendimiz “Savaş taktiğiyle.” diye cevap verince Hubab “Ey Allah’ın elçisi! Bedir köyünün en sonundaki kuyu etrafında mevzi alalım. Böylece putperestleri susuz bırakmış oluruz.” dedi. Peygamberimiz bu teklifi beğendi ve hemen ordunun konumu değiştirildi.
• Gatafan kabilesinin savaş tehdidinden kurtulmak için Medine’de yetişen hurmanın üçte ikisini vererek barış yapmak istemiş, ancak arkadaşlarının bunu uygun görmemesi üzerine vazgeçmiştir.
• Hendek savaşında, yapılan istişare sonucu Selman-ı Farisi’nin görüşü doğrultusunda şehrin (Medine) etrafına hendek kazılmıştır.• Uhut savaşında savunma mı, meydan savaşı mı yapılacağı konusunda istişare etmiştir.» “…(Ey Peygamber) işlerinde onlarla fikir alışverişinde bulun…” (Âl-i İmran suresi, 159. ayet)
» “…Onların (müminlerin) işleri aralarında danışma iledir…” (Şûrâ suresi, 38. ayet)
» “Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz.” (Enbiya suresi, 7. ayet)
» “Danışan asla pişman olmaz.” Hz. Muhammed (s.a.v.)
» “Bir millet, işlerini danışma ile yürüttüğü sürece sıkıntıya düşmez.” Hz. Muhammed (s.a.v.)
» “Danışan dağları aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış.” Atasözü

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Cesaret ve Kararlılığı

• Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kişisel özelliklerinden biri de cesur olmasıdır. O, en zor ve sıkıntılı anlarda bile cesaretinden bir şey kaybetmemiştir. Mekkeli müşriklerin İslam’ın yayılmasına engel olma çabalarına hatta Taif’te müşrikler tarafından taşlanarak şehirden çıkarılmasına rağmen içinde bulunduğu toplumun inanç ve âdetlerinin yanlış olduğunu cesaretle söylemiştir. Hz. Peygamberin bu kararlılığı karşısında yaptıkları baskıların işe yaramadığını gören müşrikler Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kendilerince cazip teklifler sunmuşlardır. Allah Resulü “Güneş’i sağ elime, Ay’ı da sol elime verseler yine de yolumdan dönmem…” buyurarak cesaretini ve kararlılığını ortaya koymuştur.

• Mekke’de müşriklerin baskıları nedeniyle İslam’ı tebliğ etme imkânı kalmayınca Hz. Muhammed (s.a.v.), Allah’ın (c.c.) izin vermesiyle Medine’ye hicret kararı aldı. Kendisi başta olmak üzere bütün Müslümanlar inançları uğruna her şeylerini geride bırakıp yola düştüler. Hicret esnasında müşrikler tarafından takip edildikleri için Hz. Ebubekir (r.a.) ile Sevr mağarasına sığınan Hz. Peygamber (s.a.v) en zor zamanda “… Üzülme! Allah bizimle beraberdir…” (Tevbe suresi, 40. Ayet) diyerek yol arkadaşını teselli etmiş ve cesaretini korumuştur.

• Son derece yumuşak huylu, sakin bir tabiata sahip olan Hz. Muhammed (s.a.v.), yeri geldiğinde hak ve hakikat uğrunda cesur ve yürekliydi. Bedir Savaşı’nın en şiddetli anlarında, bin kişilik müşrik ordusu karşısında üç yüz kişilik Müslüman ordusu telaşa kapıldıklarında ona sığınıyor, onu kendilerine siper yapıyorlardı.

• Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) dek Allah’ın (c.c.) bütün elçileri sıkıntılar karşısında davalarıyla ilgili herhangi bir gevşekliğe ya da ümitsizliğe kapılmamışlardır. Vazgeçmek yerine Rablerine sığınıp O’ndan yardım dilemişlerdir.

• Hz. Muhammed (s.a.v.) de risâletini tebliğe başladığı ilk günden itibaren görevinin son anına kadar kararlılığını devam ettirmiştir. İki büyük destekçisi eşi Hz. Hatice (r.a.) ve amcası Ebu Talib’i kaybetmenin üzüntüsünü üzerinden atamamışken tebliğ için Taif’e giden Resûlullah (s.a.v.), burada kötü karşılanmıştır. Taşlanmasına ve ayaklarının kanlar içinde kalmasına rağmen sebatını bozmamış ve ümitsizliğe düşmemiştir. Huneyn’de düşmanın pususu karşısında dağılan Müslümanlara yeryüzü bütün genişliğine rağmen dar geldiği anda Hz. Muhammed (s.a.v.) hem düşman üzerine yürümüş hem de ashâbının toparlanmasını sağlamıştır. Yine Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müşriklere karşı giriştiği Hendek Savaşı’nda verilen mücadeledeki kararlı tavrı da Kur’an’da dile getirilmiştir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hakkı Gözetmedeki Hassasiyeti

• Hak ve adalet konularında uymamız gereken ilkeler Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilir:

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğip büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa suresi, 135. ayet)

• Peygamber Efendimiz de insanlara hakkı gözetmelerini ve adil olmalarını söylerken bunları öncelikle kendi hayatında uygulamıştır.

“Ben adaletli olmazsam başka kim adil olabilir.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

• Peygamberimiz hadislerinde hak ve adalet kavramlarının toplumsal huzur açısından önemine dikkat çekmiştir.

“Yer ve gökler adaletle ayakta durmaktadır.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Güçsüzün incindiği ve hakkını alamadığı bir toplum yücelemez.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

Peygamberimizin Hayatından Hak ve Adalet Örnekleri:

• Bedir savaşında alınan esirler arasında Peygamberimizin henüz Müslüman olmayan amcası Abbas da vardı. Esirler (tutsaklar) fidye vererek esirlikten kurtuluyorlardı. Bazı kişiler ” Peygamberimizin amcasıdır.” diyerek Abbas’ın bağışlanmasını istediler. Peygamberimiz “Hayır, böyle bir şey olamaz. Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin bir dirhemi bile bağışlanamaz.” dedi.

• Peygamberimizden alacağını istemeye gelen bir adam, bunu kaba bir şekilde söylemişti. Peygamberimizin yanında olanlar adama kızmışlardı. Fakat adam; “Ben hakkımı istemeye geldim.” demişti. Peygamberimiz çevresindekilere;“Sizin ondan yana olmanız gerekirdi çünkü bu adam hakkını istiyor.” dedikten sonra adama borcunu ödedi. Adam, “Sen benim hakkımı çok iyi bir şekilde ödedin. Allah da sana ödülünü verecektir.” diye dua ederek gitti. Peygamberimiz de “İşte hak sahiplerinden yana çıkıp hakkın yerini bulmasına yardımcı olanlar, insanların en hayırlılarıdır. İçinde, zayıf kimsenin incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yükselemez.” dedi.

• Mahzumoğulları’ndan bir kadın hırsızlık yapar. Bir kısım ileri gelen Kureyşliler Hz. Muhammed’e bir aracı göndererek kadını affetmesini isterler. Bu işi Hz. Muhammed’in çok sevdiği bir kişi olan Üsame’nin yapabileceğini düşünürler. Sonra durumu iletmek üzere Üsame’yi Peygambere gönderirler. Üsame gelip durumu anlatınca Hz. Peygamber üzülür. Ayağa kalkarak şunları söyler: “Ey insanlar, sizden önceki insanlar aralarında varlıklı biri hırsızlık yaptığında ona dokunmazlar; zayıf biri hırsızlık yaptığında ise onun cezasını verirlerdi. Allah onları bu yüzden helak etti. Allah’a yemin ederim, değil o kadın, bu suçu işleyen Muhammed’in kızı Fatıma bile olsa onun da cezasını veririm.”

• Hz. Muhammed gençliğinde Mekke’de haksızlığa uğrayan, parası, malı gasp edilen güçsüz ve kimsesizlerin haklarını korumak amacıyla kurulan Hılfu’l-Fudul (Erdemliler Hareketi) topluluğuna katıldı.

Kabe Hakemliği: Kâbe, Mekkelilerin kutsal kabul ettikleri bir yerdi. Peygamberimiz, otuz beş yaşlarındayken bir gün Mekke’de şiddetli bir fırtına olmuş, Kâbe’yi de sel basmış ve büyük hasar görmüştü. Kâbe onarılırken sıra Mekkelilerce kutsal sayılan “Hacerülesvet” adı verilen taşın yerine konulmasına geldi. Her kabile, bu onurun kendisine ait olmasını istiyordu. Neredeyse bu yüzden kavga çıkacak ve kabileler arasında savaş başlayacaktı. Sonunda, Kâbe’ye ilk girecek kişinin hakemliğine başvurma kararı alındı. Kâbe’ye ilk gelen kişi Hz. Muhammed’di. Herkes bu durumdan memnun oldu. Çünkü, onun hakkı gözeten bir kişiliğe sahip olduğunu ve anlaşmazlığı adalete uygun olarak çözeceğini biliyorlardı. Peygamberimiz bir yaygı üzerine taşı koyarak her kabileden bir kişinin bunun ucundan tutmasını istedi. Taş, konulacağı yere kadar bu şekilde getirildi. Sonra Hz. Muhammed, eliyle taşı alıp yerine koydu. Böylece çıkması olası bir çatışma tatlılıkla çözüme kavuşturuldu.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İnsanlara Değer Vermesi

İslam dinine göre insan üstün ve şerefli bir varlıktır. Bu nedenle her türlü saygıya lâyıktır. Peygamberimiz de insanlara değer vermiş, insanlara saygılı davranmış ve insanlar arasında ayırım yapmamıştır. Peygamberimiz;

• İnsanlar arasında zengin, yoksul, yaşlı, genç, ırk, cinsiyet, inanç ayrımı yapmamış, herkese sevgiyle yaklaşırdı.

• Yaşadığı toplumda aşağılanan, ezilen kimselerin haklarını daima savunur ve korur, kölelerin özgürleştirilmesini teşvik eder, esirlere iyi davranır, kadınların ve kız çocuklarının horlanmasına karşı çıkar, böylelikle insan onurunun korunmasını isterdi..

• İnsanlara içten, samimi ve güler yüzlü davranır, herkesle konuşur, selamlaşır, kimsesiz, yaşlı, hasta ve yetimlerle ilgilenir, kendisiyle özel görüşmek isteyenleri geri çevirmezdi.

• Kendisini davet edenlerin davetlerine katılır, verilen armağanları (küçük ve değersiz olsa bile) geri çevirmezdi.

• Müslüman olmayan komşularıyla iyi geçinir, hasta olduklarında onları ziyaret eder, hangi dinden olursa olsun insana insan olduğu için değer verilmesini isterdi.

• Çocuklarla (özellikle yetim çocuklarıyla) ilgilenir, şakalaşır, başlarını okşar, onlara hediyeler verirdi.

• Kendisi için istemediği bir şeyi başkaları için de istemezdi.

Bir gün Peygamberimizin yanına gelen yaşlı bir kadın “Ey Allah’ın Resulü, sana anlatacak bazı sorunlarım var. Yanıma gelir misin?” der. Peygamberimiz de “Medine’nin neresine dersen geleyim. Derdini söyle, dinleyip sana yardımcı olayım.” der.

Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları otururken önlerinden bir Yahudi cenazesi geçer. Peygamberimiz ayağa kalkar. Yanındakiler de cenazenin Müslüman olmadığını söylerler. Bunun üzerine Hz. Muhammed “Bu da bir insan değil mi?” diyerek her insanın saygıya değer olduğunu vurgular.

Yemek sırasında Peygamberimizin kurumuş, bozulmuş hurmaları elinde biriktirdiğini gören bir kişi “Verin, onları ben yiyeyim.” deyince O (s.a.v.) “Ben kendim için hoş görmediğim bir şeyi sizin için asla istemem.” demiştir.

» “Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsra suresi, 70. ayet)

» “Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır.” Hz. Muhammed (s.a.v.)


Kureyş Suresi ve Anlamı

Kureyş suresi Mekke döneminde inmiş olup 4 ayetten oluşur. Surede Kureyş kabilesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. Kureyş, Peygamber Efendimizin mensup olduğu kabilenin adıdır. Kureyş suresinde cahiliye dönemi Araplarının durumlarından bahsedilir. Cahiliye döneminde Kureyş kabilesi diğer kabileler içinde ayrıcalıklara sahipti. Özellikle ticari ayrıcalıkları vardı. Sure, yaz kış onlara verilen nimetler nedeniyle Allah’a (c.c.) ibadet etmek gerektiğini hatırlatıyor.

Bismillahirrahmanirrahim
Li iylâfi kureyş.
İylâfihim rıhleteş şitâi vessayf.
Felya’büdü rabbe hêzel beytillezî et’amehüm min cûin.
Ve âmenehüm min havf.

Anlamı:
Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı, onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için,
Kureyş de kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kabe’nin) Rabbine kulluk etsin