8.Sınıf 2.Ünite

www.dindefterim.com

ZEKAT ve SADAKA

İslam’ın Paylaşma ve Yardımlaşmaya Verdiği Önem

“De ki: …Harcadığınız her şey, ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmış kişiler içindir. Allah yapacağınız her hayrı bilir.” (Bakara suresi, 215. ayet)

“Takva sahipleri, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar (infak ederler). Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmran suresi, 134. ayet)

“Kendilerine verdiğimiz nimetlerden, rızıklardan infak etsinler.” (İbrahim suresi, 31. ayet)

“Yetimin başını okşa, yoksulu doyur.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Her kim eli darda olan borçluya kolaylık gösterirse Allah da dünya ve ahirette ona kolaylık gösterir.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

“Müminler birbirlerine merhamet etmekte, birbirlerini sevmekte ve birbirlerini korumakta bir vücudun organları gibidir. Vücudun herhangi bir organı hastalandığında bütün vücut bundan rahatsız olur. Aynı şekilde bir mümin de sıkıntı içinde bulunduğunda, diğer müminler onun sıkıntısını, derdini ve üzüntüsünü paylaşırlar.” Hz. Muhammed (s.a.v.)

• İslam dini insanların yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşamalarını ister. Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi bu durum Kur’an-ı Kerim’de çok defa vurgulanmıştır.

• İslam’ın ilk dönemlerinde müşriklerin baskı ve eziyetleri sonucunda Medine’ye hicret etmek zorunda kalan Mekkeli Müslümanlara sahip çıkan, onlarla maddi-manevi bütün imkanlarını paylaşan Medineli Müslümanlar, bu durum için çok güzel örnek teşkil ederler. Bu yüzden onlara “yardım edenler” anlamında “ensar” denilmiştir.

• Peygamberimiz (s.a.v.) bir yolculuk dönüşünde sahabeden Hz. Cabir (r.a.) ile sohbet eder. Peygamberimiz bu sohbette Hz. Cabir’in yeni evlendiğini ve borçlu olduğunu öğrenir. Bunun üzerine söz arasında Hz. Cabir’e ne kadar malı olduğunu sorar. O da sadece bir devesinin olduğunu söyler. Peygamberimiz Hz. Cabir’e yardım etmek ister. Bu nedenle onunla konuşurken devesini beğendiğini ve onu kendisine satıp satmayacağını sorar. Hz. Cabir Medine’ye varıncaya kadar binmek şartıyla devesini Peygamberimize satar. Hz. Cabir, Medine’ye varınca devesini teslim etmek için Peygamberimizin yanına gider. Fakat o anda Hz. Cabir ummadığı bir durumla karşılaşır. Peygamberimiz devenin ücretini öder. Deveyi de Hz. Cabir’e düğün hediyesi olarak verir.

Zekat İbadeti

Zekatın kelime anlamı → Artma, çoğalma, arınma, bereket.

Zekatın terim anlamı → Zengin Müslümanların yılda bir kez malının veya parasının belli bir miktarını Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine vermeleridir.

Zekat farz bir ibadettir.

Hicretten iki yıl sonra Medine’de farz kılınmıştır.

Zekatın amacı → Allah’ın emrini yerine getirmek, toplumsal yardımlaşmayı yaygınlaştırmak ve yoksulları korumak.

"Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görür." (Bakara suresi, 110. ayet)

"Zekat İslam’ın köprüsüdür." (Hz. Muhammed (s.a.v.)

Zekatın Bireysel Faydaları:

» Müslümanın malını bereketlendirir.

» Allah’ın verdiği nimetlere şükür etme imkanı sağlar.

» Zekat veren, içinde yaşadığı topluma karşı insanlık görevini yerine getirmiş olur.

» İnsandaki cimrilik, bencillik gibi kötü duyguları yok eder; bunların yerini iyilik, hayırseverlik gibi güzel duygular alır.

Zekatın Toplumsal Faydaları:

» Zenginlerle fakirler arasındaki kıskançlık, düşmanlık gibi kötü duyguları giderir.

» Zenginlerle fakirler arasındaki dostluk, saygı ve sevgi bağlarını güçlendirir.

» Bir ülkedeki fakir sayısının azalmasına katkı sağlar.

» Ekonomik dengesizlikleri önler, ekonomik hayatın canlanmasını sağlar.

Zekatı kim verir? Nelerden verir? Ne kadar verir? Kimlere vermelidir?
Müslüman Altın-gümüş-para 1/40 Yoksullara
Akıllı Ticaret malları 1/40 Düşkünlere
Dinen Zengin Tarım ürünleri 1/10 - 1/20 Borçlulara
K.baş Hayvanlar 1/40 Yolda Kalmışlara

• • Koyun-keçi • Yoksullara • Borçlulara • Yolda kalmış olanlara Akıl sağlığı yerinde • Sığır-manda 1/30 • Kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlara Ergenlik çağında • Deve Her beş deve için bir koyun ya da keçi • Özgürlüğüne kavuşturulacak olan kölelere Zengin • Toprak ürünleri 1/10 • Allah yolunda cihad edenlere • Zekat memurlarına Tevbe suresi, 60. ayet Zekat Kimlere Farzdır:

» Müslüman » Akıl sağlığı yerinde » Ergenlik çağına ulaşmış » Zengin (nisab miktarı malı olan)

Bu özelliklere sahip kişiler zekat vermekle yükümlüdürler.

Nisab Miktarı: Bir kişinin bir yıllık gelirinden yeme, içme, barınma, giyinme, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını ve varsa borçlarını karşılayacak miktarı çıkardıktan sonra elinde 81 gram altın (bazı kitaplarda 85 veya 80 olarak geçer) veya buna eş değer mal ya da para kalırsa bu miktara nisab miktarı denir. Bu durumdaki kişi elindeki nisab miktarı malın zekatını vermekle yükümlüdür.

Zekat Nelerden Verilir:

» Zekat verilecek malın gelir getiren cinsten olması gerekir. (altın, gümüş, ticaret malları, menkul değerler vb) » Zarurî ihtiyacımız olan malların zekatı verilmez. (oturduğumuz ev, giydiğimiz elbiseler, ticari amaçlı değil de binmek için kullandığımız arabamız vb) » Zekat verirken malın iyisinden verilmelidir.

Zekat Kimlere Verilir:

» Öncelikle kendi akraba ve komşularımızdan ihtiyaç sahibi olanlara » Yoksullara » Düşkünlere » Borçlu olanlara » Yolda kalmış yolculara » Zekat memurlarına » Müellefe-i kulûb’a (kalbi İslam’a ısındırılmak istenen gayr-i müslimlere)

Zekat Kimlere Verilmez:

Kişi bakmakla yükümlü olduğu yakınlarına zekat veremez. Bunlar; eş, çocuk, torun, anne, baba, büyükanne, büyükbabasıdır. Zenginlere de zekat verilmez.

Zekat Nasıl Verilir:

» Öncelikle niyet edilmelidir. Çünkü zekat bir ibadettir. » Allah rızası için verilmelidir. (itibar kazanmak veya reklam yapmak için değil) » Verirken fakiri incitecek davranışlardan kaçınmalıdır. “Öyleyse yetimi sakın üzme, isteyeni azarlama” (Duha suresi, 9. 10. ayetler)

*Sadaka İbadeti

Sadaka: Bir kişinin kendi isteğiyle ve sadece Allah rızası için yaptığı maddi-manevi her türlü yardıma ve iyiliğe sadaka denir. » Sadaka vermek sünnettir. » Sadakanın miktarı ve zamanı yoktur. » Sadaka vermek için zenginlik şartı yoktur. Bu yönüyle sadaka zekattan daha kapsamlı bir yardım şeklidir. » Sadaka maddi olarak verilebildiği gibi, manevi olarak da yerine getirilebilir. Güzel söz söylemek, selam vermek, başkası için hayır dua etmek, güler yüzlü olmak, hasta ziyareti vb davranışlar manevi sadakaya örnektir.”Gözleri görmeyene rehberlik etmen bir sadakadır. Sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, ihtiyacını gidermesi için ona rehberlik etmen sadakadır. Derman arayan dertliye yardım için koşuşturman, koluna girip güçsüze yardım etmen sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen bir sadakadır…” Hz. Muhammed (s.a.v)”…İki kimsenin arasını bulup barıştırmak sadakadır. Bir kimseye bineğine binmede veya eşyasını taşımasında yardım etmek sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek için atılan her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırmak da bir sadakadır.” Hz. Muhammed (s.a.v.)Sadaka-i Câriye: Kişiye hem yaşamında, hem de vefatından sonra sevap kazandırmaya devam eden sadaka türüdür. Örneğin; herkesin faydalanabileceği cami, okul, çeşme, hastane vb hayır kurumları yaptırmak, meyvesinden herkesin yiyebileceği ağaç dikmek…”Kişi öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç şey hariçtir: Sadaka-i cariye, insanlara yararlı bir ilim, kendisine dua eden hayırlı bir evlat.” Hz. Muhammed (s.a.v.)Fıtır Sadakası (fitre): Ramazan ayında bayramdan önce verilmesi gereken bir sadakadır. Zengin olan her Müslümanın vermesi gerekir.» Fitre vermek, nisap miktarı malı olan her Müslümana vacibtir. » Fitre bir ailedeki her birey için aile reisi tarafından kişi başına verilir. » Fitrenin miktarı, bu sadakayı veren kişinin bir günlük yiyecek masrafı kadardır. » Fıtır sadakası, zekat verilebilecek kişilere verilir. » Fıtır sadakası sağlık içerisinde Ramazan bayramına kavuşmanın şükrü anlamına gelir.Sadaka Taşı: İstanbul’un Üsküdar semtinde yer alan İmrahor Camii’nin avlusunda bir sütun bulunmaktadır. Bir metre yüksekliğinde, yaklaşık otuz santimetre çapında, ortası çukur ve pembe renkli bu sütun, İstanbul’da sayıları oldukça azalan sadaka taşlarından birisidir. Bu sadaka taşının Kanuni Sultan Süleyman devrinden kaldığı tahmin edilmektedir. O dönemde taşın yanından geçen varlıklı insanlar, mahallenin fakir insanları için belirli miktarda parayı taşın üzerindeki çukurlara bırakırlarmış. Mahallenin fakirleri de bir öğün açlıklarını giderecek kadar para alır, gerisini diğer ihtiyaç sahiplerine bırakırlarmış. Böylece bu taşlar, zenginler ile fakirler arasında köprü vazifesi görürmüş.Yardımlaşma Kurumlarımız: Dinimizin toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya verdiği önem ve Peygamber Efendimizin yukarıdaki hadis-i şerifinde verdiği müjdeli haber Müslümanları toplumsal yardımlaşmaya ve dayanışmaya yöneltmiştir. Atalarımız bu bağlamda kurumsal yardım faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bunlara örnek;• İmarethane: Yoksul ve kimsesizlerin beslenmeleri için kurulan aşevleri• Darüşşifa: Hastaların tedavisi için kurulan hastaneler • Darülaceze: Yaşlıları korumak ve barınma imkanı sağlamak için kurulan huzurevleri

• Vakıflar: Öğrencilere yardım etmek, ağır kış şartlarında hayvanlara yiyecek sağlamak amaçlarıyla kurulan vakıflar

Günümüzdeki yardım kurumlarına örnekler: Kızılay, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Milli Eğitim Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Belediye Aşevleri…

*Zekat ve Sadakanın Faydaları

İnfak: Bir müslümanın sevdiği mallardan Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine vermesine denir. Allah varlıklı müslümanlara mallarını Allah yolunda infak etmelerini emrediyor.

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.” (Bakara suresi, 267. ayet)

Bu ayette de vurgulandığı gibi kişi ihtiyaç sahiplerine karşılıksız yardımda bulunmalı, yardımda bulunurken de sevdiği malların iyilerinden vermelidir. Sadece Allah rızası için insanlara iyilik edip yardımda bulunmak erdemli bir davranıştır. Bu davranış kişinin, Allah’ın rızasını kazanmasına vesile olur.

Zekat ve Sadakanın Bireysel Faydaları:

» Müslümanın malını bereketlendirir. » Allah’ın verdiği nimetlere şükür etme imkanı sağlar. » Zekat veren, içinde yaşadığı topluma karşı insanlık görevini yerine getirmiş olur. » İnsandaki cimrilik, bencillik gibi kötü duyguları yok eder; bunların yerini iyilik, hayırseverlik gibi güzel duygular alır.

Zekat ve Sadakanın Toplumsal Faydaları:

» Zenginlerle fakirler arasındaki kıskançlık, düşmanlık gibi kötü duyguları giderir. » Zenginlerle fakirler arasındaki dostluk, saygı ve sevgi bağlarını güçlendirir. » Bir ülkedeki fakir sayısının azalmasına katkı sağlar. » Ekonomik dengesizlikleri önler, ekonomik hayatın canlanmasını sağlar.

*Hz. Şuayb (a.s.)

Şuayb aleyhisselam Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamberdir. İbrahim aleyhisselam veya Sâlih aleyhisselamın neslindendir. Soyu anne tarafından Lut aleyhisselamın kızına ulaştığı ve Eyyub aleyhisselamla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Musa aleyhisselamın kayınpederidir. Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatîb-ül-Enbiyâ (Peygamberlerin hatîbi) denildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselama bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.

[su_spoiler title=”…devamını oku…” style=”fancy” icon=”plus-circle”] Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz’la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselam, o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselam, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve çok namaz kılardı. Medyenliler atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alışverişte muhakkak hîle yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hîlelere başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pek çok nîmetin şükrünü yapmayıp nankörlük ediyorlardı. Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Şuayb aleyhisselam onlara nasîhatlerde bulunup Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yalnızca O’na ibâdet etmelerini, alışverişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hîle yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın Medyen kavmi Şuayb aleyhisselamın sözlerini dinlemeyip ona karşı çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselam bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselamın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lut kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip îmân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını açık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam’a kadar duyulmuştu. Pek çok kimse gelerek Şuayb aleyhisselama îmân etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup Şuayb aleyhisselama gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselamı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselam azgın Medyen halkının, bütün nasîhatlerine rağmen îmâna gelmelerinden ümit kesince onları Allahü teâlâya havâle etti.Şuayb aleyhisselam Allahü teâlâya; “Yâ Rabbî! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen hükmedicilerin hayırlısısın.” diye dua etti. Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine Allahü teâlâ azâb gönderdi. Cebrâil aleyhisselam bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede yaşamamışlardı. Şuayb aleyhisselam ve ona inananlar kurtulup Medyen’e yakın yerde yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’ye giderek oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazîfelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra tâne ile verirlerdi. Alışverişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb aleyhisselama inanmak için gelenleri vazgeçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselama yalancı derlerdi. İstekleri olmazsa tehditte bulunup eziyet ederlerdi. Şuayb aleyhisselam Eyke halkını Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye, azgınlık ve taşkınlıklarından vaz geçmeye dâvet etti. Eyke halkı Şuayb aleyhisselamdan mucize istediler. Şuayb aleyhisselam çevredeki putlara hitâb edip; “Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!” dedi. Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; “Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlâdır. Yâ Şuayb! Sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!” dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular. Bu mucize karşısında bâzı kimseler îmâna geldi. İnanmayanlar ise azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselam son defâ îkâz edip puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah’a îmân etmelerini, ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Îmân etmeyeceklerini açıkça söyleyip; “Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.” dediler. Şuayb aleyhisselam bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâlâ onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk etti. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar, sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler, serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup gittiler. Eykelilerin helâk edildiği bugün, Kur’ân-ı kerîmde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyrulmaktadır:“O gölge (zulle) gününün azâbı onları yakalayıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi.” (Şuarâ sûresi: 189) Şuayb aleyhisselam, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra inananlarla birlikte Medyen’e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok gözyaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü. Bu sırada Mısır’dan çıkıp Medyen’e gelen Musa aleyhisselam, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselamın kızlarına yardım ederek koyunlarını suladı. Şuayb aleyhisselam ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin ve güvenilir bir kimse olarak görüp koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı. Musa aleyhisselam orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır’a göç etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselam, her sene Medyen’den Mısır’a giderek kızı ve dâmâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra Mekke-i mükerremeye gidip yerleşti. Daha sonra da orada vefat etti. Vefâtında 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir. Şuayb aleyhisselam çok namaz kılardı. Tevrat’ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde A’râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselam, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.[/su_spoiler]

*Maun Suresi ve Anlamı

Kur’an-ı Kerim’in 107. suresi olan Maun suresi, adını, son ayetinde geçen “maun” sözcüğünden almıştır. Maun, “yardım ve zekat” anlamına gelir. Maun suresi 7 ayetten oluşur. Mekke döneminde inmiştir. Surede, biri Allah’ın (c.c.) nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir edilmektedir.

Bismillahirrahmanirrahim Eraeytellezî yükezzibü biddîn. Fezâlikellezî yedu’ulyetîm. Velâ yehuddü alâ taâmil miskîn. Feveylün lil musallîn. Ellezîne hüm an salâtihim sâhûn. Ellezîne hüm yürâûne ve yemneun elmâûn.

Anlamı: Gördün mü o hesap gününü yalanlayanı! İşte o yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.